yeni blog adresi / new blog page
Posted by fuydan on June 1, 2011
Merhaba,
Bir süredir yeni blog girişlerimi www.efeduyan.info adresinde yayımlıyorum.
Hi,
Please visit my new blog page for recent entries: www.efeduyan.info
Efe
Posted in Miş-li Gelecek | Leave a Comment »
3:AM Magazine’de çıkan röportaj
Posted by fuydan on December 5, 2010
Maintenant #39: Efe Duyan
“We never knew who Engin Çeber was” – an interview with Efe Duyan by SJ Fowler.
One of the most complex and magisterial poetic traditions in Europe, Turkey continues to produce some of the finest poets writing today as it has done consistently for centuries. Efe Duyan is one of the most resolute stylists and theorists of his generation, a lauded Nazim Hikmet scholar and an architect by trade, his eloquent and erudite poetry has earned him a reputation across the continent. One of the many brilliant poets participating in Literature Across Frontiers, we are honoured to welcome Efe Duyan as the first Turkish poet to be featured in Maintenant. Read the rest of this entry »
Posted in Duyurular | Leave a Comment »
Ne Diyeyim
Posted by fuydan on December 5, 2010
Posted in Miş-li Gelecek, Son Şiirler | Leave a Comment »
Surdibi Şiirleri
Posted by fuydan on March 25, 2009
2
Bu Semtin Yabancısıyız Mirim
Ölecek adam değilmiş,
Öyle mi baktım acaba yüzüne?
Saklanmak olmaz mirim.
Bilmiyor mu sanki bu sokaklarda
Her bakanın gözlerinde ölümün de cirit attığını.
Bir iki defter çıkarıyor, Osmanlıca el yazısı
Anlayacakmış gibi eğiliyorum
-ağabeyden kalan her şeyin uğuru ayrı-.
Demek ki hepimiz
Saklanabildiğimiz kadar saklanacağız değil mi mirim?
Her köşe başında terkedilmiş evler
Bin küsur yıllık tarihin özeti bu
Seviyor mu ne geçtiği yılları, razı mı çöken gidene
Boğazını yakıyormuş hâlâ şarap
Buna bile seviniyor iyi mi
Yine karşımda o sinsi ve tatlı kader…
Dışarısı kar kıyamet
Herbişeyimizi diziyoruz ateşten bir tenekenin çevresine;
Çocuk değiliz artık, yazık, yani bence yazık
Adam mutlu mirim.
Hele kilisenin çanları çalmaya görsün,
Umarsız zencilerle uykusuz Bulgarlar saçılmasın sokağa
Egzoz dumanlarında çarpışmayagörsün anlamadığımız küfürler
Umurunda değil öldüydü, sokaktaydı,
Bula bula beni bulduydu laflayacak…
Düşünüyorum da
Benim de bir uğurlu kasketim olsaydı
Belki korkmazdım ölümden mölümden
Şimdi ben resmen bir yabancıyım ya bu semtte
-ve iyi ki biraz yabancı bu boktan dünyaya-
Kafamızdaki düğümleri tutuşturacak
Kendime göre pek güzel hayallerden,
Sınırsız haritalardan falan bahsedip duruyorum
Kimse dinlemese de, böyle iyi.
Dışarısı kar kıyamet
Ve tarihin özeti ovuşturup durduğum avucumda
Korkuyorum, ya hiç dinlemeyecekse kimse…
Dışarısı kar kıyamet
Ama hayatın özeti yok mirim
Rastladığı bütün tel örgüleri eritmek için
Bu ateşten yalnızlık
Kendine her zaman bir teneke bulacak
Posted in Son Şiirler | 1 Comment »
Nazım Hikmet Akademisi yola çıkıyor!
Posted by fuydan on February 5, 2009
22 Şubat, NHKM, Ruhi Su Salonu.
Posted in Duyurular | Leave a Comment »
Türkiye PEN Bildirisi
Posted by fuydan on January 26, 2009
26/1/2009
Türkiye PEN Bildirisi
Ortadoğu’da barışı olanaksız kılan emperyalist çıkarlar, insanlığı
öldürmeye devam ediyor. Barış öldürülüyor. İnsanın insanla barışmasını
sağlamakla tüm dünya sorumludur.
Gazze’de öldürülen çocuklar, öldürülen bir dünyadır, dünyanın
geleceğidir. Dünyanın geleceği için suları, denizleri, ormanları
düşünmek kadar, Gazze’li çocukların geleceğini düşünmek zorunluluktur. Read the rest of this entry »
Posted in Duyurular | Leave a Comment »
25 Ocak Pazar Günü – Nazım’ın Vatandaşlığı
Posted by fuydan on January 24, 2009
Pazar sabahı, Çağrı Kınıkoğlu ile birlikte, Nazım Hikmet’in vatandaşlığının iadesi konusunu görüşmek üzere 10:00’da Barış Radyo’da, 12:00’de de Su Tv’deyiz.
Posted in Duyurular | Leave a Comment »
Nâzım Hikmet – Öteki Defterler
Posted by fuydan on December 18, 2008
“Bu “keşfin”, hepimizi heyecanlandırdığı, daha okumadan bile sevindirdiği söylenebilir. Romanı elime almak bile güzel bir duygu uyandırmıştı bende. Nâzım Hikmet’in yeni bir metnini okuyacaktım birazdan. Belki bu duyguyu bir süre daha içimde barındırmak için romanı okumayı bir süre erteledim. Ama ne yalan söyleyeyim, metnin vasat olma ihtimali de beni içten iç kaygılandırmıyor değildi. Nâzım, sevilen herhangi bir yazar değildi; edebiyat ve siyasi mücadele adına pek çok şeyin kanıtıydı da. “
Posted in Kitap Eleştirisi | Leave a Comment »
Dün, Bugün, Nâzım
Posted by fuydan on December 15, 2008
Kemal Özer, Orhan Aydın, Yılmaz Onay, Efe Duyan
Kadıköy Kitap Günleri, kapsamında
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi,
19 Aralık Cuma, 20:30
Posted in Duyurular | Leave a Comment »
Genç Edebiyatçılar Okurlarıyla Buluşuyor 10
Posted by fuydan on December 7, 2008
Utku Özmakas, “Şiirimizde Milenyum Kuşağı”
Efe Duyan, “Nâzım Hikmet Şiirinde Karakter İnşası”
14 Aralık Pazar, 16:00
Büyük Seminer Salonu,
Nâzım Hikmet Kültür Merkezi
Posted in Miş-li Gelecek | Leave a Comment »
Engin Çeber’in Unutulacak Ölümü
Posted by fuydan on December 2, 2008
tanımıyorum onu,
milyonlarca gazete küpüründen biri
birkaç saniye göz göze kalmanın dışında
tanımıyorum Engin Çeber’i,
aynı hüzünlü saniyeyi
maske maske dolaştırıyoruz ölülerin yüzünde
adı ergin miydi acaba? “c”yle mi başlar yoksa soyadı?
ölüme ne zaman alıştık böyle,
yaşam ne zamandır
bir yabancı dilde aranan tanıdık sözcük?
sormadım engin çeber kimdir, merak bile etmedim…
bu olsun benim de suçum
herkesin payına düşecekse
günahların ortak yumağından birer parça
bu olsun
eğer kurulu bir saat gibi vahşeti vurup duruyorsa yalan
o kendimden bile gizli bin başlı ejder
o törensel hiçlik, avuntu şurubu
duasına çıktığımız o yağmur karası,
unutkanlık bulutu o
aklımın kuklacısı, gardiyanı kalbimin,
damarda akan renk
sonbahar kokusunda taşıdığım o yalan;
üzerine bastığım yalanlardan toprak parçası
o çok sevdiğimiz kara ve gri topraksa
suçuma ortak etmeliyim herkesi.
kimdi engin çeber, tanımıyoruz.
doğdu, büyüdü ve…
okuyup geçtiğimiz haber yazılmadan az evvel
hastanede bilincini yitirmek üzereyken
ve ondan önce metris’te hücrede,
sarıyer emniyeti ve istinye karakolu’nda
ve caddede itişirken polisle
-ve belki kıyıda börek yedikten hemen sonra-
dünyaya son bakışına inen bir merdivende
yapayalnız kaldı.
ve eminim ölmekten değil
neden öldüğünün anlaşılmamasından korktu
bu örttü devrimin uykusuz gecesini gözlerinde
yarıda kaldı tarihte okuduğu o serüven
bu yalnızlık engin çeber’in değil
bizim yalnızlığımız
ve kalbimin esareti, o da hepimizin.
müşahade koğuşunda ıslatıldıktan sonra
bedenine inerken sopalar ve kapı açma demirleri,
mahkumların küçümseyen bakışı altında,
jandarmanın aptal hıncı,
sinsi elleri polisin, doktorun ihaneti, umarsızlığı gardiyanın
hücrenin soğuk, hastanenin beyaz duvarlarına dokundukça
ve anıları birden doluşup
birden kaybolduklarında
anladı mı acaba öleceğini?
kalbinin son çıkardığı sesi duyabilsem
son baktığın eşyaya dokunup, son sözcüklerini bilsem
ya da ne zaman güldüğünü en son?
-arkadaşların güleçti diyor-
şapkan ne zaman düştü başından?
hapishane girişinde çekilen resimde başın açık
-oysa hiç çıkarmazmışsın-
ve ne düşündün en son, eski sevgilileri mi?
baban için mi endişelendin kendini unutup
gidip arife günü gelecekmişsin –öyle diyor baban-
yoksa “bir çıksam şuradan” diye iç mi geçirdin?
-hayat doluydu diyorlar senin için-
tanımıyorum ki seni engin, öyle miydin,
seviyor muydun o kadar yaşamayı?
yine de göze aldın demek, -öyle demişsin-
yoksa bir gazete küpüründe bu kadar üzemezdi bizi
bu tanımlayamadığım koca boşluk
senin önümüze bıraktığın,
kedere, küfürler arasına açtığın
sevgiye, sözlere, kızmızı karanfillere
kırmızı karanfilden tabutunu taşıyan onlarca ele
onlarca elin sıcaklığına rağmen
ısınmayan bedeninden kalan bu güzelim boşluk
çekmezdi içine bizi
hayat doluydun, kesinlikle
-bunu demeselerdi de bilirdik-
birazdan dolaptan bir şapka çıkaracağım
şapkasız çektikleri son fotoğrafın önümde
acaba ona benzer bir şey miydi taktığın?
bak işte, yine de tanımıyoruz hâlâ seni
seni ve engin çeber’in
unutulacak ölümünü
30 Kasım 2008
Posted in Son Şiirler | Leave a Comment »
Nâzım ile Piraye
Posted by fuydan on February 7, 2008
Nâzım Hikmet’in şiirlerine konu olmuş Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin gibi: Nâzım ile Piraye…
Onlar da bir türlü kavuşamadılar halk masallarının âşıkları gibi.
Sevdaları mutlu bitmedi.
Ama sevdaları dillerde dolaştı, dolaşıyor.
PİRAYE’DEN ÖNCE
Yıl 928. Nâzım, Sovyetler’den ikinci kez döner.
İlk gidişi Kurtuluş Savaşı yıllarındadır. Yıkılmış bir imparatorluğun ardından Anadolu’ya, mücadaleye katılmak için giden genç Nâzım, sonradan cumhuriyeti ilan edecek Kemalist kadroların ufkuyla yetinemeyeceğinin anlaşılması üzerine çıkar yola. Yeni bir ülke hayalinin peşinden, Bolşevizmin cazibesine kapılıp dünyanın ilk sosyalist ülkesini görmek için Sovyetler Birliği’ne gider. İlk dönüşünün ardından çıkan Takrir-i Sükun Yasası, aynı zamanda Türkiye’de daha emekleme aşamasındaki komünist hareket için de ağır bir darbe olacaktır. Nâzım bir süre İzmir’de siyasal faaliyetlerine devam ederken bir yandan da saklanacak, sonrasında ise ikinci kez Sovyetler’e gidecektir.
Sovyetler’de geçen yıllar içinde Nâzım’ın dünyası değişir, zenginleşir.
Yıl 929’dur. Önce düzeltmen olarak çalışmaya başladığı Resimli Ay Dergisi’nde, Türkiye edebiyatının en cüretli polemiklerinden biri olan “Putları Yıkıyoruz” kampanyasını açar. 30’ların başında, muhalif kanatta da olsa, hem TKP’nin içinde önemli bir rol oynuyor, hem de edebiyat dünyasında şaşırtıcı çıkışını sürdürüyordur. Serbest nazımla yazıdığı şiirler, biçimsel olarak Türk şiirinde çığır açıcı bir rol oynarken, ele aldığı konular Türkiye’de edebiyatın muhalif geleneğine yepyeni boyutlar katacaktır.
‘30’ların başı, Nâzım’ın, ardı ardına yeni kitaplar çıkartıp edebiyat ortamında sert polemiklerle muhalif bir rüzgar estirirken, “yıktığı putlar”ın yerini dolduracak bir yazın ormanının ilk ağaçlarını diktiği yıllardı. Bir yandan döneminin kimi önemli oyunlarını yazacak, bir yandan doğmakta olan Türk sinemasında önemli roller oynayacak, bir yandan da Sovyetler’de katıldığı ve “saflarında olmakla övündüğü” Türkiye Komünist Partisi’nde siyasal mücadelesini sürdürecektir.
DERKEN BİRDEN PİRAYE… Read the rest of this entry »
Posted in Yazılar | 2 Comments »
Enver Gökçe’ye ve ’40 Kuşağına Başlarken
Posted by fuydan on January 1, 2008
Enver Gökçe, Türkiye solunun önemli atılımlarından biri olan 1943-1946 sürecinde edebiyata girdi ve en verimli dönemini yaşadı. Stalingrad savunmasının ardından, İkinci Dünya Savaşı’nın yönü değişmiş, Sovyetler’in meşruiyeti sol kadroların motivasyonunu belirgin ölçüde arttırmıştı. 1938’de Nâzım’ın hapse girmesiyle başlayan süreç, Türkiye edebiyatının bir yandan köy güzellemesine, bir yandan Garip şiirinin zararsız orta sınıf duyarlılığına evrildiği yıllardır. Diğer yandan da başta ve en genci Yahya Kemal olmak üzere yükselen milliyetçiliğe paralel olarak arka arkaya keşfedilen milli ve tarihi değerler arasına sıkıştırılması için hem fiziksel hem ideolojik bir kampanyanın sürdüğü yıllardır. Türkiye solunun ise, kemalist iktidarın ‘30’ların başından beri belirginleşmeye başlamış gerici kimliği ile hesaplaşacak, onun ilerici görüntülerini anlamlandırarak doğru siyasal müdahaleleri yapacak bir örgütsel veya kuramsal hazırlığı bulunmuyordu.
Yine kemalist iktidarın sağ yöneliminin modernleşme ideallerinin de altına düşmesi sola mesafesinin mecburen açılmasının bir sonucu olarak ve Sovyetler’in askeri zaferinden alınan feyiz ile ‘40 Kuşağı edebiyatçıları içinde bir kırılma yaşanması ve sosyalizan bir kanadın ortaya çıkması doğaldı. Enver Gökçe, kuşağın bu sol kanadının önemli figürlerinden biridir.
Gökçe, Halk Şiiri ve Doğaçlama
Gökçe Halk şiirini de Divan şiirini de çok iyi bilmekte ve bu bilgiyi dize işçiliğinde kullandığı bilinmektedir. Ama Halk edebiyatı ile ilişkisi ön plandadır. ’40 Kuşağı’nın üniversite mezunu tek temsilcisi olmakla birlikte, bitirme tezi olarak Eğin Türküleri’ni derlemiştir. Gökçe, açıkça bir halk ozanı edasıyla yazar. Yazdıklarının okunmasını, herkes tarafından okunmasını arzular, bunu şiiri için bir veri olarak görür. En önemli katkısı, toplumcu edebiyatın iki önemli özelliğinin, yani topluma hitap edebilecek samimi dilin kurmanın güçlüğü ile popülizme kayarak kendi ideolojik konumunu yitirme tehlikesi arasında, bir sentezin peşinde koşmak, koşarken yeni olanaklar aramak olmuştur. Read the rest of this entry »
Posted in Yazılar | Leave a Comment »